Amerika Birleşik Devletleri’nin iki parti sistemi ölmüştür. Sistem insanların güvenini kaybetmiştir. Seçimlerin sunduğu tercihler hep yanlış tercihler olduğu için giderek az sayıda insan seçim sandığına gitme zahmetine katlanıyor. İki parti isteminin son çanı, Kongre’nin Georgia’dan üyesi Bayan Cynthia McKinney’in Demokrat Parti önseçimlerindeki yenilgisiyle çalmıştır.
Demokrat Parti önseçimlerinde Cynthia pusuya düşürüldü; hasımları binlerce Cumhuriyetçi seçmeni Cynthia aleyhine oy kullanmak üzere getirdi. Cumhuriyetçiler ışığı gördüler mi? Counterpoint’ten Alexander Cockburn’un başka bir açıklaması vardı: “Tomar tomar Amerikan Yahudi parası Cynthia’nın rakibine aktı. [Yahudilerin sahibi olduğu, editoryal kontrolünü elinde bulundurduğu] Washington Post ve Atlanta Constitution’da Cynthia’ya durmadan çamur atıldı”.
“Cynthia, Yahudi lobisinin ilk Afro-Amerikan kurbanı değildi”. Yeniden Yapılanma’dan bu yana Alabama’dan seçilmiş ilk zenci Kongre üyesi olan Earl Hilliard, Cockburn’a göre “Orta Doğu’da birazcık tarafsızlık istediği için devlet dışındaki Amerikalı Yahudi kuruluşlarından akıtılan para tomarlarıyla” yenilgiye uğratıldı.
Cockburn’un vardığı sonucu Stephen Zunes reddediyor, Cynthia’yı yenilgiye uğratanların savaş yanlısı güçler olduğunu vurguluyor. “Tek amaçları Kongre’nin sivil hakları, emeği ve çevreyi en fazla savunan, Başkan George W. Bush’u sözünü esirgemeden eleştiren üyesini yenilgiye uğratmak olan binlerce muhafazakâr Cumhuriyetçi, Demokrat Parti önseçiminde oy kullandı. Bu Cumhuriyetçiler, bilhassa McKinney’in Başkan Bush’un “terörle savaş”ına yönelik eleştirilerine öfkeleniyordu. Rakip Majette’e en fazla katkıda bulunanlar arasında hatırı sayılır sayıda büyük Cumhuriyetçi bağışçı ile genelde Yahudi etnik bağlantılarıyla bilinen birkaç isim vardı”. Bu satırlar, “Cyhthia McKinney’in Yenilgisi İçin Yahudileri Suçlamayın” başlıklı (ki bu başlık çok yerindedir) bir makale yazan Zunes’a it.
Cynthia’nın yenilgisini, Yahudi lobisine karşı çıkma cesareti gösteren bir diğer zenci Kongre üyesi Hilliard’ın yenilgisine bağlayan Edward Herman, Zunes’ın vardığı sonucu reddediyordu. “Her iki seçimdeki emsalsiz faktör, politikalarına karşı gelme cesaretini gösteren bu iki zenciye yönelik [Yahudi] öfkesiydi. [Yahudi lobisinin] Alabama ve Georgia seçimlerine zorla müdahil oluşu ve Hilliard ile McKinney’in başarılı bir şekilde devreden çıkarılması, mantıki olarak, zencilerin yasal hileler veya baskıyla değil de para gücüyle bir tür oy haklarının elinden alınmasıdır ve buna kuvvetle karşı çıkılmalıdır”.
Bu siyasi dedektif romanında, iki potansiyel suçlu (Yahudi Lobisi ve Savaş Partisi) arasında bir tercih yapma lüksüne sahibiz. İsimlere bir göz atalım. Bağlantıyı sağlayanlar, William F. Buckley’in National Review Magazine dergisinden John Podhoretz, David Horowitz ve Jonah Goldberg tarafından organize edildi. Bunlar, Temsilciler Meclisi eski başkanı Newt Gingrich’e ve “Ulusal Savunma Danışma Konseyi”nden Richard Perle’e (ki Wolfowitz kliği olarak da bilinirler) ilham verdiler. Georgialı olan Gingrich ince işleri yaptı.
Yahudi Lobisi, Savaş Partisi’dir. Birbirlerine yakından bağlı, Yahudilerin üstünlüğüne inananlarla onların Musevi olmayan neo-konservatif müttefiklerinden oluşan bir parti bu. Joe Sobran, 1990’da sürekli İsrail’i destekleyen yorumcuların bir listesini çıkarmıştı: Podhoretz, Rosenthal, Dershowitz, Martin Peretz, George Will, Mortimer Zuckerman, Morton Kondracke, Jeane Kirkpatrick, Kenneth Adelman, Amos Perlmutter, Eric Breindal, Cal Thomas, Max Lerner, Ben Wattenberg, Charles Krauthammer, William Saphire, Fred Barnes… Şimdi bu isimlerin hepsi Savaş Partisi’nin savunucuları olarak sivrildiler.
Bill White, Sobran’ın listesindeki adamların hayat hikayelerinin izini sürdü. “Bu adamlar hâlâ sadece etrafta değil, aynı zamanda iktidardadırlar. Bush yönetiminin perdesi arkasına sinmiş durumdalar. Amerika’nın artık yönetime İsrail’in sızmasından bir endişesi yok. Bunun yerine, Amerikan hükümeti Siyonist terör devletinin bir ileri sömürge karakolu haline gelmiştir. Norman Podhoretz, her zaman olduğu gibi elbette yine savaş çığırtkanlığı yapan herifin biri. David Frum, şimdilerde İkinci George’un bizi savaşa sürüklerken yaptığı konuşmaları yazıyor. [“Şeytan Mihveri” konuşmasını o kaleme aldı]. Alan Dershowitz, CBS’in ifadesiyle, şimdi “muhabir Mike Wallace’a, işkencenin kaçınılmaz olduğunu söylüyor”, ırkçılığı harekete geçiriyor.
Bu şekilde, Gore ve Bush’da olduğu gibi, gerek Cumhuriyetçiler gerekse Demokratların içine sızılıyor gibi. Irak’la savaş daha erken başlayacak. İki eski partinin yerini şimdi iki yeni parti aldı: Barış Partisi ve Savaş Partisi.
Barış Partisi, Amerika’yı dış maceraların dışında tutmaya, ekonomiyi canlandırmaya, sıradan Amerikalının hayatını iyileştirmeye çalışıyor. Barışın sözcülerinden yazar Gore Vidal, Cumhuriyetin değerlerini koruma ve emperyal ihtiraslardan vazgeçme çağrısı yaptı. Savaş Partisi ise, ABD’yi yabancı çıkarlar için bir savaş makinesine dönüştürmek, Irak’ı yoketmek, Suudi Arabistan’ı ele geçirmek, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek, İsrail’i dünyanın yeni merkezi yapmak istiyor. Yahudi Lobisi, Savaş Partisi’nin itici gücü haline geldi. Orta Doğu’daki din kardeşleri için Yahudilerin samimi bir endişesi yok. Allah bilir, Barış Partisi’nde de yeterince Yahudi vardır. Noam Chomsky, Howard Zinn ve pekçokları, barışa destek verip Üçüncü Dünya Savaşı’nı reddettiler. Fakat örgütlü Museviler, Yahudi devletini dünya politikasındaki en kuvvetli güç yapmayı umarak savaşı seçtiler. Her politikacıdan sadakat yemini istediler; yani sadece Amerikalılar için marjinal olan Filistin sorunu konusunda değil, aynı zamanda merkezi bir sorun olan ABD’deki iktidar meselesinde de Yahudi Lobisi’nin talimatlarına uyma sözü. Cynthia reddetti bunu.
Cynhia McKinney, Yahudi Lobisi/Savaş Partisi’nin hedefi haline geldi. Çünkü o sadıktı, inatçıydı, dürüst ve merhametliydi. Sadıktı, çünkü sadakatinin seçmenlerine, Georgia halkına olduğunu düşünür. İnatçıydı, çünkü İsrail’e körü körüne destek vermez Cynthia. Dürüsttü, çünkü o seçmenlerinin cebinden para alıp Tel Aviv’e göndermez. Merhametli bir kadındır, çünkü Georgialı gençleri ufuktaki Üçüncü Dünya Savaşı’nda Irak’ın nehir vadilerinde, Arabistan çöllerinde ölüme göndermez. Bir Afro-Amerikan için, simgesi yerli bir getto etrafına dolanmış dikenli tel olan bir ülke için savaşta ülkesini tehlikeye atmanın bir mantığı yoktur. İktidar için yanıp tutuşmadıkları sürece başka adaylar için de bir mantığı yoktur.
Cynthia’nın hatası, Demokratlara güvenmekti. Bağımsız aday olsaydı daha iyi olacaktı. Bir tek güce, İsrail’i destekleyenlerin at gözlüklü medya ağına güvenmekle her iki “eski parti” de geçersiz hale geldi. İki parti de, barış yanlısı, emperyalizmi reddeden ve yeni bir vizyona dayanan yeni bir güç tarafından etkisiz hale getirilmelidirler. İnsanlar, iki parti sistemi tuzağından giderek bıkmış durumda. Modelleri değiştirmenin, yeni ittifaklar kurmanın, eski rekabet ve nefretleri (herşeyden önce ırklar arası çatışmayı) reddetmenin zamanıdır şimdi.